Herkes tatile, patron depoya!

A -
A +

Her bayram tartışılagelen konudur. Bayram tatili birleştirilecek mi, birleştirilmeyecek mi? Birkaç bayramdır birleştiriliyordu, ben de dâhil özellikle esnaf, tüccar, sanayici kesimi isyan ediyordu.

 

Bu bayram birleştirme yapılmadı. Zaten pazartesi günü bayramın son günüydü, nasıl birleştirilecekti ki? Böyle diyoruz ama bakmayın, kafalarımız tatili genişletmeye çalıştığı için biz zihinlerimizde bayram tatilini çoktan uzatmıştık bile...

 

Teknik servis, sevkiyat ve depo süreçlerimizden sorumlu arkadaşımız bayramdan önce geldi: “Ömer bey ben memlekete gitsem, salı günü değil de bir sonraki Pazartesi gelsem.” Bayram tatilini kafada birleştirenlerden biri daha karşımdaydı.

 

Düşündüm, böyle durumlarda karşımdaki kişi izin istiyorsa zaten çoktan yolu yarılamıştır zihninde. Kal desen de kâr etmez. Bedeni burada aklı orada kalacağına “git” deyip hem kendi aklımı, hem onun aklını rahatlatmayı tercih ederim.

 

Gidene de kal denmez hani bizde.

 

Neyse, bayramdan sonraki hafta da işler sakin olur, izne çıkan arkadaşımızın yanındaki stajyerler bana yardımcı olur ben de tam zamanlı şirkette dururum diye kafamda planımı yaptım.

 

Salı günü gelip çattı. Aklımıza hiç gelmeyecek bir şey oldu ve izne çıkan arkadaşımızın yanındaki iki stajyerin de işleri çıktı. Birinin sınavları ve staj prosedürleri, diğerinin de başka işi derken ofisimde neredeyse tek başıma buldum kendimi.

 

Teknik serviste, depoda, sevkiyatta sadece ben vardım.

 

22 yıldır yaptığım ve çok iyi bildiğimi düşündüğüm işimin, Desnet’in hiç bilmediğim süreçleriyle karşı karşıyaydım. Ama elimde hâlen bir kozum vardı. İşlerin sakin olacağı varsayımı.

 

Ama gelin görün ki, elbette ki esnaf olan yanımın yüzünü hayli güldürürcesine, maşallah diyelim, telefonlar, müşteri ziyaretleri ve siparişler bir anda yağmur gibi yağmaya başladı.

 

Önce durup dururken bayram tatilinden sonraki günleri birleştiren yetkili arkadaşıma çok kızdım. Hatta iş sırasında arayan eşime bile kızdım. Herkese, her şeye kızdım.

 

Sonra zahmetin içindeki rahmeti, bereketi gördüm.

 

Ben işin esasının satın alma, satış, pazarlama ve finans olduğuna inanırdım. Yani malı almak, malı ödemek, malı satmak ve parasını tahsil etmek. Bu dördü bendeydi o yüzden hep. Geri kalanı bir şekilde halloluyordu. Ama işte o “bir şekilde” hallolma nasıl oluyormuş bunu öğrendim.

 

Restorancılar, lokantacılar hep şunu söyler. Eğer dönerciysen ansızın döner ustanın çıkıp gideceğini hesaba kat ve önlüğü giyip döneri kesebileceksen o işe gir. Pideciysen pide ustası, kebapçıysan kebap ustası, kısacası genel olarak ustaların gözü her daim kapıdadır. Buna hazır ol...

 

Bu dört gün benim iş hayatımın en öğretici ve en yoğun dört günü oldu. Bugün o dört günün sonundan konuşuyorum, bana söylendiğinde kulak ardı ettiğim, önemsemediğim birçok küçük detayı, pürüzü görme şansım oldu. Çok mutluyum bu yüzden.

 

Hatta depoculuğu, sevkiyatçılığı, kargo paketlemeyi, kargo etiketini basmayı, pazar yerlerinden gelen siparişleri çıkarmayı, geç gelen siparişi kargo şubesine bizzat götürmeyi çok sevdim.

 

Kendi siparişimi kendi ellerimle paketleyip kolilediğimde, etiketini yapıştırıp gönderi takip numarasını sisteme girdiğimde içimden bir ses “O kadar da zor değilmiş! Ne güzel öğrenmiş oldum!” dedi. Bu ses yıllardır patron gibi davranan, ama belki de bazı alanlarda sadece teorik bilgiyle yol alan yöneticinin değil; emeğin, alın terinin, detayın ne olduğunu yeni yeni idrak eden bir öğrencininkiydi.

 

Çünkü bir işi en iyi anlamanın yolu, o işin içine girmekmiş.

 

Yıllarca toplantılarda “müşteri memnuniyeti” üzerine konuşmuşum. Ama siparişi beş dakika geç kargoya vermenin, müşterinin ekranında nasıl "Kargoya verildi" yazısını 3 saat geciktirdiğini ve bunun bazı kullanıcılar için nasıl büyük anlamlar taşıdığını ilk kez bu kadar canlı deneyimledim.

 

Bir de işin fiziksel yönü var. O kolileri taşımak, barkodları okutmak, kargocu geldiğinde bir yandan teslim fişini imzalarken diğer yandan diğer siparişlerin poşetlenip hazır olmasını sağlamak... Bunların her biri koordinasyon, hız ve dikkat istiyor. Ve evet, hepsi ayrı bir ustalık.

 

Şimdi dönüp bakınca şunu söylüyorum kendime:

 

Bir şirketin en iyi yöneticisi, gerektiğinde en sıradan işini bile yapabilecek kişidir. Çünkü o kişi sadece yönetmez, anlar.

 

Ve bu anlayış; hem çalışanına daha çok saygı, hem müşterisine daha çok özen, hem de kendi işine daha büyük bir aidiyet getirir.

 

İşte o yüzden bu bayram tatili, belki de yıllardır aldığım en değerli eğitimdi. Sertifikası yok ama bedeli yüksek; çünkü yorgunluk, ter, zaman ve bolca sabırla ödendi.

 

Ama iyi ki yaşandı. Olanda hayır vardır sözü tam olarak tecelli etti.

 

Şimdi, döner ustası tatile çıkarsa ocağın başına kim geçecek sorusunun bende cevabı var.

 

 

 

Ömer Ekinci'nin önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
OSZAR »